
Hayatta hep bir yere varmaya çalışıyoruz. Mezun olmak, işe girmek, terfi almak, evlenmek, ev almak, daha fazlası, daha iyisi… Sanki şu an olduğumuz yer yeterli değilmiş gibi, bir sonraki adıma odaklanıyoruz. "Oraya" vardığımızda her şeyin daha güzel olacağına inanıyoruz. Ama ya oraya vardığımızda bir bakmışız yol bitmiş, biz hâlâ eksik kalmışız?
Bazen oturup düşünmek lazım. Ya önemli olan varmak değilse? Ya asıl anlam, yolculuğun kendisindeyse?
Hayat düz bir çizgi değil. Dönemeçler, duraklar, bazen de geri dönüşler var. Ama bu iniş çıkışlar, bizi biz yapan şeyler. Yolun ortasında, yürümeye devam ettiğin için güçlüsün. Hedefin belki henüz uzakta ama attığın her adım seni biraz daha sen yapıyor.
Bazen durmak da gerekir. Yol kenarında bir ağacın gölgesinde soluklanmak gibi. Kafanı kaldırıp gökyüzüne bakmak, yanından geçenleri fark etmek, hatta belki o anda yönünü değiştirmek… Bunlar da yolculuğun bir parçası.
Çünkü bazı yollar seni hiçbir yere götürmez, ama seni sen yapar.
Yani, bir yere varamadan da güzel olabilir bu yol. Hele ki yürüdüğün yolda kendinle barışıksan… İşte o zaman, aslında çoktan vardın demektir.